Mor Lahananın Faydaları Nedir? Antioksidan Deposu Besini Tanıyalım
Pazar ve marketten kolaylıkla bulabileceğiniz Mor lahananın faydaları nedir hiç merak ettiniz mi? Mor lahana pek çok faydası ile sofralarımızda yerini alması gereken faydalı bir antioksidandır. Gelin beraber Mor lahana hakkında detaylı bilgiler edinelim.
Vücudumuz trilyonlarca hücreden meydana gelir ve asıl mühim olan bu hücreleri doğru beslemektir. Ama biz insanlar beslenmeyi sadece yemek yemek sanıyoruz. Hayatımızın besin kaynağı aslında sebzeler olmasına rağmen hepimiz sebzeleri es geçiyoruz. Yani, biz insanlar motorunun en iyi yakıtı bitkisel beslenmeyle kurulabilir.
Mor Lahananın Faydaları Nedir?
Bu motor benzetmesinde bir mantık vardır; enerji tüketen her motorun çalışmasında olduğu gibi bedende dahi enerji üretilirken meydana bazı artıklar oluşur. İnsanda bu egzozun adı verilen serbest radikallerin vücudumuzun daha sağlıklı çalışması için çok zararlı olduklarını ve bitkisel beslenmenin şayet, serbest radikalleri arttırmadığını söylenir.
Oysa bütün hayvansal besinler, şekerliler, unlular, işlenmiş bütün yiyecekler, alkoller, asitli, şekerli içecekleler, kızartmalar, bisküviler bedende enerji kullanıldığında serbest radikalleri artırır. Serbest radikaller kanser de dâhil bütün hastalıklarda en mühim faktördür. Daha detaylı bir tanımla serbest radikaller elektronu noksan maddelerdir. Eksik elektronlarını derhal keşfetmek için bedene saldırırlar ve saldırdıkları her yerde hastalık yaratırlar. Onlara elektron sunarak bedeni koruyan şayet antioksidanlardır.
İlginizi Çekebilir: Aspirin ile Saç Bakımı Nasıl Yapılır?
Sebzeler ve meyveler en büyük antioksidan deposudur. Sebzelerin renkleri koyu ya da mor yakın oldukça içerdikleri antioksidan miktarı yani elektron miktarı da artar. Buradan anlayacağımız üzere yazımızın konusu olan mor lahana pek çok eczaneden alabileceğiniz antioksidan vitaminlerden çok daha güçlüdür. Aslında fazlası hastalık, kolayca yeşillik-meyve eksikliği hastalığıdır diyebilirim. Özetle serbest radikaller bedeni asitlendirir. Bu sorunun çözümü ise alkali beslenme olarak adlandırılan bitkisel beslenmedir.
Besinleri Neden Çiğ Tüketmeliyiz?
Sebze ve meyvelerin çiğ olarak tüketilmesi önemli oldukça önemlidir. Çiğ bitkisel beslenme mide-pankreas-bağırsak sistemini hiç yormaz, midede sindirimleri çok basittir ve böylelikle mideyi yormaz.
Sebzeler çiğ şekilde tükettiğiniz zaman bunların içeresinde kendi kendilerini sindirecek doğal enzimler vardır, pankreastan hazım enzimi istemezler.
Pankreasımızın yalnızca şeker yediğimizde insulin ürettiğini sanırız. Halbuki pankreas midemizden iletilen besinlerin sindirilmesi için her öğün sonunda enzim salgılamakla görevlidir. Hayvansal etler, hazır besinler, unlu mamüller mevzu olunca bu enzimler şarttır. Çünkü, bu yiyecekler zaten ölüdür ve içlerinde enzim bulundurmazlar. Yani pankreası dinlendirmek için sebzelerin çiğ tüketilmesi faydalı olacaktır.
Burada pankreasımız her yemek sonrası fazlaca çalıştığı için onun sağlığının üstünde dikkatlice durmamız gerekmektedir. Karbonhidrat tüketilirse meydana gelen glikozu hücrelerin içine enerji dönüşsün diyerek sokabilmek için insüline gereksinim vardır. İnsülin olmadan glikoz adıyla bilindik şeker türü hücrede kullanılamaz. Pankreasın görevi yemek sonrasında kan şekerimiz yükselince bunu düşürmektir. Yani bu şekeri hücrelere gönderir ve bunun için insülin kullanır.
Pankreasın insulin ve hazım enzimi üretmek dışındaki bir diğer görevide bikarbonat üretmektir. Bikarbonat vücuttaki en değerli maddedir. Çünkü bikarbonat vücuttaki serbest radikalleri ve asitleri ortadan kaldıran en mühim alkali maddedir.
Eğer et gibi, midede çok vakit kalıp zor sindirilen bir hayvansal besinler tüketiyorsak bu besin, midenin asidiyle birlikte bulamaç durumunda ince bağırsağa gelecektir. Bahsi geçen bu yağ asidi bağırsaklarımızı delebilecek güçtedir. Dolayısı ile içi bikarbonat dolu pankreas sıvısı da bu asitlerin üzerine dökülür. Böylece mide asidinde beklemiş besinlerin asidini yok eder. (Alkali madde asit maddeyi yok eder.)
Buradaki problem alkali bikarbonatın vücudumuzda diğer asitleri atarken de lazım olmasındır. İdrarla ve terle atılımda dahi bu temizlik maddesi tüketilir. Dolayısı ile sindirimi zor olan besinleri tüketmek vücudumuzun ihtiyacı olan bu asitlerin de azalmasına sebep olacaktır.
Oysa sebzeler ve meyvelerin içerisinde kendi alkali yapan maddeleri vardır. Bunlar, gene pankreası yormadan bağırsağa doğru geçerler. İçlerindeki lifler bağırsakların iyi çalışmasını sağlar, hayvansal işlenmiş mamuller kabızlık yapar iken bitkiler bağırsağı korur. Dolayısı ile sadece pankreasımızın değil tüm hücrelerimizin sağlığını korumak için sebze ve meyveleri bolca tüketmemiz gerekmektedir.
Bununla beraber sadece bitkisel beslenmek de sağlıksal olarak pek doğru değildir ve yetersizdir. Bunun yerine %80 bitkisel ve %20 hayvansal besin tüketilmesi daha doğrudur. Bu zaten alkali diyetteki şarttır. Seçtiğimiz hayvansal besinler merada yetişmiş hayvanlar, yumurta, balık, keçi ya da koyun sütü şeklinde olmalıdır. Vücudumuzdaki en büyük miktardaki protein olan kollajeni güvenliğini sağlamak dış görüntümüzdeki yaşlanmayı geciktirir. Bunun için sıhhatli kollajen kaynaklarını bitirmek lazım olur. Özellikle balıktan alacağımız kollajen cilde kaybettiği esnekliği geri verecektir.
Unlu mamuller ve hazır şeker içeren gıdaları hiç tüketmemek, eğer alternatif bulamazsak karabuğday ekmeği yeterli olacaktır. Geri artan %80’in yeşillik-meyve, baharat, badem, ceviz gibi yağlı tohumlar ve baklagiller olmasına itina göstermeliyiz. Elbette, su içmek ve bilhassa alkali su içmek bizi sıhhatli olma yolunun yarısına getirir. Şunu dahi derhal vurgulamak isterim ki, yukarda anlatılan elektronu noksan, serbest radikallerden en ucuz kurtulma yolu şayet çıplak ayakla toprağa basmaktır.
Begonya Kadın Youtube kanalımızda buna benzer faydalı bilgilerin olduğu pek çok videoyu izleyebilirsiniz. Bir incelemenizi öneririz.
